Page 59 - MHP Kadın Kolları Dergisi Sayı-1
P. 59
MUTLU KADIN MUTLU TÜRKİYE 59
çökelek, yufka ekmek ve soğan kokusu yayıldı. Göz- ağama diyeyim bundan kolay iş mi olur? Hele ağam
leri büyümüş Zeynep, abisinin elindeki kitaba gök- kadın kısmı türlü türlüdür. Yiğit oğlanı her avrat do-
ten inmiş kutsal bir nesne gibi bakıyordu. Yalnızca ğuramaz. Dinle Farsak kulunu ben sana bir yol çare
hareketin içinde olduğu bu sessizliği bozan Cabbar diyeyim.” diyerekten çare yoluna ağayı sevk etmişti.
oldu; “Kız Zeynep, bak ne buldum bak. İmamın do- “Bak ağam, atalar ne demiş?” “Ne demiş Farsak kar-
labından çaldım. Allalem günaha da girdim amma daşım, ne demiş atalar?” “Ye ekşiyi gunla Ayşe’yi, ye
olsun. Şu kağıdın içinde yok yok. Her bokum yazı- dadlıyı çıkar Hakkı’yı demiş ağam. Ben ağama diye-
yor. Ablam okuya da biz de dinleyek.” Odada divanın yim, o güzel başıyın hakkı için, adı güzel kendi güzel
bir tarafına sinmiş, yediği dayaklardan diline mühür ağamın soyu için ben sana diyeyim. Yarından tezi
vurmuş Gelin Fatma da kalktı, yanlarına diz kırdı, yok haber sal ağam dört köyüne. Onikisinde bir kız
aldı eline kitabı inceledi “Bü-yük an-sik-lo-pe-di. buluversinler sana. Daha kanlanmamış ola ki karnı-
Büyük ansiklopedi. Ge harfi, fe harfi.” “Hele bu bil- nı doldurmadan besilene. Sonrasında ağama söyle-
gi kitabıymış Cabbar’ım. Her şey varmış.” “Gelincik yeyim, al kızı yengelerime teslim eyle. Bir güzel önce
de var mı aba?” Zeynep’in yarı korkak, yarı merak- dualarla yuğsun yıkasınlar. Ben ağama bir muska
la sorduğu bu soruya Fatma cevap vermedi, kitabı da yazayım. Sonra o muskayı her gün şerbete daldı-
büyük adamlar gibi açtı, karıştırdı. Şahadet parmağı rır da içersin. Ağam, kız, kız olana değin yaklaşmaz-
ile tek tek inceledi. Sessiz bekleyiş sürdükçe Cab- sın kimseye. Sonra kız terbiye olur, doğurgan kısrak
bar’ın da Zeynep’in de merakı artıyordu. Bir yandan gibi besili olur. Küçük kızı terbiye etmek kolay, bol bol
da dışarıya kulak kesilmişler, babaları Topal Abdi’nin tatlıya şerbete doyurursun. Hele bir de kanlandı mı,
ayaklarını sürüyerek gelecek olmasını dinliyorlardı. döl aldı mıydı, amma önce şu kulun nikâhını kıysın,
O gelirse bu kitap bir daha açılmazdı. sonra daha onbeşine değmeden ben ağama diye-
yim kucağında Allalem yiğit mi yiğit, Köroğlu soyuna
“Buldum Allahıma. Aha da yazıyor. dek bir oğlan olur.” Alaeddin ağa sevincinden elini
nereye koyacağını, ayağını nereye süreceğini bile-
Gelincik. Ge-lin-cik-gil-ler a-i-le-sin-den Dün-ya-da medi. Cebinden bir tomar para çıkardı, arkasını dön-
çok ge-niş bir ya-yıl-ma a-la-nı-na sa-hip bir yıl- dü, birazını saydı, Farsak’ın eline tutuşturdu. “Hele
lık bir bit-ki tü-rü”. Fatma kafasını kitaptan kaldır- Farsak kardaşım, yiğit kardaşım, duasına dua katan
dı. “Okuyacam diye hışım çıktı yoruldum. Bakayım kardaşım, Ali’nin yoldaşı, Muhammed’in yakışığı
devamında ne demiş.” Soluğunu toparlayıp tekrar kardaşım. Al da şunu yeğenlerime üst baş alırsın.”
okudu; “Ja-pon-lar ge-lin-cik i-çin şöy-le der; ’Ge-
lin-cik in-san öm-rü gi-bi-dir. Dü-nü var-dır. Ya-şa- Alaeddin Ağa evinde ayağını sürüyerek bunları dü-
mış-tır. Bu-gün-ü var-dır. Ya-şı-yor-dur. A-ma ya- şünüyor, bir yandan da köylerden haber bekliyordu.
rı-nı bel-li de-ğil-dir’. Kızını vereni zengin edecekti. Ama hâlâ haber gel-
memişti. Yatsının okunduğunu duyunca bir hışımla
Zeynep kafasını kaldırıp ablasına baktı, “Aba ben arka odaya geçti “Huu, bakın beri, abdest alacağım
bir şey anlamadım. Vallahi de anlamadım. Ama geldi.” diye seslendi. Alaeddin Ağa’nın büyük kızı
gelincik çiçeği çok güzel. Mor mor kuruyunca ben hemen bir elinde ibrik, ötekinde havlu koştu. Ağanın
bakmalara doyamıyorum.” dedi. Gelin Fatma da iç yüzüne bakmadan, odadaki leğeni oturduğu san-
çekti, “Ben anladım iki gözüm çiçeğim, ben anladım dalyenin ayağının altına sürdü, ağanın çukur tuttuğu
canım gelincik Zeynebim.”diye bacısını teselli etti. eline suyu dökmeye başladı. İşi bitince yanaşma-
ları ile yavaş yavaş camiye yürümeye, yürürken de
Alaeddin Ağa ahşaptan yaptırdığı konağının içinde elinden düşürmediği kehribar tespihini şaklatma-
ayağını bir o yana bir bu yana sürüyerek geziyordu. ya başladı. İmam Farsak namaza durmamış, ağa
Ellerini beline sardığı kuşağın içine sokuyor, arada gelmeden başlamamıştı. Ağa camiye gelip de ufak
bir duruyor, derin düşünceler ile duvarlara, duvar- kapısından içeri girince kimseye bakmadan selam
daki havyan postuna gözlerini dikip soluklanıyordu. verdi, imamın arkasına oturdu. Namaz bitince de
“Allah Allah... Allah Allah... Bir gâvur oğlana hasret her yatsı olduğu gibi başta imam herkes elini öp-
kaldık. Dölümüz, soyumuz kurudu çekildi. Hele hele! meye sıraya girdi. Farsak, Alaeddin Ağa’nın kulağı-
Hele hele!” na eğildi, eli ile de camiinin kapısında bir ayağı yana
dönmüş, kasketi elinde sıkılmaktan ezilmiş, başı
Alaeddin Ağa’nın kafasını böyle meşgul eden şey sağa doğru bükülmüş, öyle bekleyen adamı göste-
İmam Farsak’ın dedikleri idi. Kimseye açamadığı rerek bir şeyler söyledi. Alaeddin Ağa “Sahi mi di-
derdini Farsak İmam’a demiş, İmam Farsak da “Ben yon Farsak kardaşım, ne diyon sen güzel kardaşım!”